Siyaset arenası son günlerde bir hayli hareketli… Seçim isteyenler, seçim tarihini hatırlatanlar, demeç üstüne demeç verenler… Tüm partilerin dikkatini çeken bir kitle son zamanlarda çokça konuşuluyor. 2000 yılı sonrası doğanlardan bahsediyorum. Onların verecekleri oylar anlaşılıyor ki altın değerinde. Peki onlara siyasetçiler ne vaat edecek?
En genci 60’lı yılların sonunda dünyaya gelmiş politikacılarımızın tabii ki o kitle ile iletişim kurmak için çalışmaları gereken konular var. Gençlere burs, yurt, kütüphane vaat ederek oy kazanma devrinin geçtiğini fark etmek birinci kural.
Tüm amacı “PUBG’de tekli rank kasarken vurulmamak, adaletsizliğe kurban olmamak” şeklinde tarif edilebilecek bir kitleden bahsediyorum. Mesela onlarla nasıl aynı frekansa gelinecek? “Herkese artı iki rank” bir vaat midir?
Tiktok’ta akımdan akıma sürüklenen, birbirlerine diss atmayı gelenek haline getiren, “Feno” olmayı yaşamının yegane gayesi olarak gören bu ülkenin gençlerine “Beka sorunu” nasıl anlatılacak?
Siyasi partilerin anlı şanlı gençlik kolları Doğu Akdeniz’deki meydan okumaların anlatıldığı son derece mühim mesajları “unf yapan” çekik gözlü müzisyenleri yaşamlarının “Popi”si haline getiren bir kitle ile iletişim kurmanın zorluklarının ne kadar farkında? Bunun bir yolu bulundu mu?
Yoksa plan, kullanım ömrünü tamamlamış politik kavramlarla bezeli konuşma metinlerinin, delicesine alkışlandığı gençlik şölenleri yapıp, o kitlenin kendilerinden “bunlar da amma da boş yaptı” şeklinde bahsetmesini mi sağlamak?
Ya da “bunlar zaten kayıp nesil, boşverin uğraşmaya değmez” diyerek iletişimsel beceriksizlik kaynaklı sorunları halının altına süpürmek mi strateji? Onlar da dönüp “OK boomer” demeyecek mi?
Demek ki siyasetin de dilini olmasa da tavrını, bakış açısını güncellemeye ihtiyacı var. Buna “ayıkan” parti, onlar için “ateş eden” politikalar geliştirerek rakiplerine “gider yapabilir” ve bu kuşağın mensuplarının siyasi hareketlerine “yükselmesini” sağlayabilir.
Evet jargonları bildiğimiz argoya yakın ancak aynısı değil. Evet bu kuşağın tavrı-tarzı “postmodern serserilik” gibi yorumlanabilir ama bu büyük bir hata olur. Sosyolojik değişimleri kavramak, çarpık modernize olmuş toplumun genç bireylerini anlamaya çalışmak bir çıkış yolu gösterebilir belki. Onları, 80’li yılların politik bakış açısıyla refüze etmek, bir nesli kaybetmek anlamına geliyor.
Siyasetin onlarla iletişime geçmeye “yokuş yapan” değil, “rahat ol, bende” diyebilen ve bu özgüvenle yeni bir siyasi “şekil şukul yapan” kadrolara ihtiyacı var.