Bir konuyu etraflıca düşünmeye başlamanın kullanışlı ilk adımlarından biridir etimoloji. Bize konuyu açıklayan kavram ve kelimelerin tarihsel serüvenini anlatır ve fırtınalı düşler denizinde bir deniz feneri işlevi görür.
Sorumuz basit, cevabı çetrefilli. İki kelimenin, “katalizör” ve “adalet” sözcüklerinin anlamları yol gösterici olabilir belki.
Katalizör Fransızca kökenli bir kelime, antik Yunan’a dayanıyor kökü, aslında kimyasal bir tanım. “Bir kimyasal tepkimenin aktivasyon enerjisini düşürerek tepkime hızını artıran ve tepkime sonrası kimyasal yapısı değişmeyen maddedir.” diyor kimya bilimi. Fransızlar çözünme anlamında kullanıyor. Antik Yunanlılar ise birimlerine ayrıştırma… Analiz kavramı ve tekniğiyle benzeşen yönleri bulunuyor. Burada en dikkat çeken ise kimyasal açıdan yapılan tanımdaki “tepkime hızını artırma” özelliği.
Adalet ise hem hukuk, hem sosyoloji hem felsefe bilimlerinin radarında… Sözlükler “Hakları ve ödevleri gerektiği gibi paylaştırmak, herkese hakkı olanı vermektir.” diyor. Mevlana Celaleddin-i Rumi ise daha derin yaklaşıyor konuya. “Adalet demek, her şeyi yerli yerine koymak demektir. Ayakkabı ayağındır. külâh da başa aittir… Böylece, her isteyen hedefine erişir. Her şey kendine takdir ve tahsis edilen yere varır.” diye tanımlıyor kavramı. Arapça kökenli kelimenin kısa anlamı ise “Hak gözetme”
Kelimeler ve kavramlar denizindeki kısa yolculuğun ardından konunun özüne gelecek olursak son zamanlarda insanlar adalete ulaşmanın kısa yolunun sosyal medyadan geçtiğini düşünmeye başladı.
Bir kişi haksızlığa uğradığını düşündüğünde bunu ya 160 karakterle özetliyor ya da öz çekim kamerasına döküyor içini. Olay anı görüntüleri hadiseleri sübjektif ve bir o kadar da ikna edici kadrajlamayla özetliyor. Amaç “kadın/adam haklı böyle de olmaz ki” tonunda tepkilerin sayısını olabildiğince artırmak.
Kamuoyu baskısı yetkililerin -çoğunlukla dağıldığı kaynaktan öğrendikleri- olaya yoğunlaşmalarını ve neticede kabahatli olarak sunulan kimselerin cezalandırılmalarını sağlıyor. “Peki ya öyle değilse?” sorusunu soran sayısı çok az.
Tabii ki sosyal medya sayesinde adalet mekanizmasının daha hızlı çalışmasının ve hakkın yerini bulmasının örnekleri yok değil.
25 Nisan 2019’da İstanbul Havalimanı’nda bir havayolu çalışanına hakaret eden yolcunun görüntüleri kısa zamandan sosyal medyada yayıldı. Tepkinin dozu arttı ve sonuçta hakaret eden yolcunun önce havayolunu kullanması yasaklandı sonra hakkında hapis cezası istemiyle dava açıldı. Uğradığı sosyal medya linçi de cabası.
O görüntüler yayılmasaydı olay muhtemelen havalimanı içerisinde kalacak, hakaret eden kadın çirkin yaklaşımının cezasını görmeyecek, belki de havalimanı çalışanı, hakkında yapılmış gerçeği çarpıtan bir şikayet sonrası idari ceza dahi alabilecekti.
İstanbul Pendik’te 6 Temmuz 2019 tarihinde hamile bir kadının da içerisinde bulunduğu araca trafik tartışması sonucu iki kişi saldırdı. O anlara ilişkin görüntüler sosyal medyada yayıldı. Tepki oluştu ve trafik magandaları bulundu, tutuklandı.
Belki de her gün Türkiye’nin birçok noktasında benzeri olaylar yaşanıyor ancak çoğu vaka, şüphelilerin ifadelerinin alınması ve salıverilmeleri ya da uzlaşmayla neticeleniyor. Bu olaylar, sosyal medyada büyük tepkiyle karşılanmasından mıdır bilinmez ortaya bambaşka bir durum çıktı.
Bu gibi hadiselerin katalizörü sosyal medya… Devreye girdiği zaman adalet algısını da kullanışlı şekilde biçimlendiriyor. İnsanların neye inanması gerektiğini, nasıl düşüp nasıl harekete geçeceğini, hislerin nasıl yönetileceğini o belirliyor. Başka bir deyişle adalet tepkimesini son derece hızlandırıyor.
Dolayısıyla ortaya sorunlu bir adalet anlayışı çıkıyor. Herkes kendi adaletini klavyede arıyor. Normal hak arama metotları anlamını yitiriyor, sadece bir prosedüre dönüşüyor. Bir yandan da hakkını sosyal medya algısının yardımıyla alan ile aynı yolu deneyen ancak iktisattaki azalan verimler yasasının yaşama yansıyan şekli nedeniyle istediği sonuca ulaşamayan arasında yeni bir adaletsizlik türü doğuyor.
Bu devlete olan güvenden tutun kişiler arasındaki bağlara, toplumun temel dinamiklerine kadar her yere nüfuz eden bir salgına dönüşmüş durumda. Aksiyoner hukuk anlayışının terki reaksiyoner hukuk tarzının yerleşmesi ve neticesinin kaosla sonuçlanması muhtemel bir sürece geçişin işaretleri kaygı verici boyutta. Özetle mülkün temeline dinamit koyulmadan topyekün bir tedbir şart.
Yoksa ayakkabılar başa külahlar ayaklara giyilmeye başlanır.