“Gerçeği, insanların ölçüleriyle değil; insanları, gerçeğin ölçüsü ile tanı.”
Hazreti Ali (r.a.)
Hiç gerçeğin ne olduğunu merak ettiniz mi? Adına tarih dediğimiz serüvenler bütünü boyunca aslında insan türünün pek az temsilcisi gerçeğin ne olduğu üzerine kafa yormuştur. Bunun nedeni gerçekten korkmak ya da kendine gerçek diye sunulanı kolaylıkla kabullenmek olabilir.
Peki, akla yatkın gibi görünen her şey gerçek midir? Aslında bu sorunun yanıtını tek seferde vermek ve üzerine milyonlarca kelimeden oluşan makaleler yazmak mümkün. Bir o kadar da zor. Akıl bir çok dinsel öğretide “bizlere sunulmuş ilahi nimetlerden biri” şeklinde tanımlanıyor. Daha dünyevi anlamlandırmalarda ise “iyi düşünme ve hüküm verme yeteneği” olarak tarif ediliyor.
İstisnasız tüm akımları içine alacak genel çerçevede düşünüldüğünde adına felsefe dediğimiz ilke sistemlerini doğuran mekanizmanın adı da akıl. Onun meyvelerini doğru şekilde kullanıp, işaretleri doğru takip edersek, ulaşacağımız vaha gerçeğin ta kendisi.
İçinde yaşadığımız çağda gerçeğin yerini onun simulasyonu yani sanallık almış durumda. Yolda karşılaştığınız kapı komşunuzun çehresinde beliren zoraki tebessümden, giydiğiniz pabucun üzerindeki logonun ardında yatan fikirlere kadar her şey kurgusal hale gelmiş durumda.
Artık ebeveynler anne karnındaki çocuğun göz renginden tutun yaşamının her dakikasını, hangi yaşta ne yapacağını, nasıl bir atmosferi soluyup nasıl insanlarla tanışması gerektiğini tasarlar hale geldiler. Haliyle adına “sanallıklar çağı” diyebileceğimiz günümüzde, gerçek diye sunulan bir çok şey, beceriksizce yapılmış taslaklardan ibaret.
Aslında o taslakların bir adı var; karikatür. Mecazi bir kullanım olsa da karitatür kelimesi ustalıkla çizilmiş düşündürücü resimlerin yanı sıra kaba saba ve adeta taslak şeklinde tanımlanabilecek bir yan anlam da taşıyor. Beyninin kabuk diye tabir edilen korteks bölümünü kullanmayı tercih etmeyip hayvani duyguları yöneten amigdala kısmı ile yaşamını sürdürmeyi tercih ediyor karikatürler.
İşin kötü yanı şu, karikatürlerin çağında yaşıyoruz. Onların sayısı o kadar arttı ki gerçeğin peşinde koşanlar toplumda eğreti gibi görülmeye başlandı. Kalıp cümle, kalıp refleks, kalıp dünya görüşü, kalıp inanışlar ve kalıp etik değerlerle yaşayanlar, zamanın ruhunu ele geçirmiş durumda. Cümlelerin tek bir anlamı var onlar için. Siz neyi kast ederseniz edin, onlar kendi karanlıklarında fikirlerin biçimlerini değiştirmek konusunda son derece mahirdirler. O sanallık tezgahında işlenmiş anlama iman eder ve sizi kendi demirden kalıplarıyla ölçüp fikri hükmünüzü duyururlar.
Sanallığın kararttığı çağda gerçeği dillendirmek de çoğunlukla imkansız hale geliyor. Sanalın hakimiyetinde gerçeklik; dehlizlere kapatılması, hatta yok edilmesi gereken bir virüsten farksız.
Bir karikatürün haksız olduğu görülmemiştir. Onun zihninde “olgunlaşan” düşünceler katışıksız gerçektir ve asla sorgulanamaz. Onun yargıladığı ve hakkında idam fermanı verdiği fikirler linç edilmeyi hak eder ve lince katılmayan da o “hastalıklı ve tehlikeli” fikirlerin pasif savunucusudur.
Karikatür, basit düşünüyormuş gibi görünebilir ama onun evreninde basit düşünceler en etkili yol göstericidir. Derin düşünce, sorunlu ve bir o kadar da tehlikelidir. Sanallığın evrenindeki simule gerçeklik asla sorgulanamaz. Sorgulamaya kalkanlar için sosyal ceza çok yakındadır ve en yıkıcı biçimde verilir. Çünkü karikatürün gerçeğine inanmayan kişiler yaşadığı ekosisteme ihanet etmektedir ve yok olması mukadderdir.
Karikatür daima başarılı kabul edilir. Başarısızlık iddiası alçak bir iftira olarak yaftalanır ve linç orduları harekete geçirilir. Karikatür için başarı mutlaktır, başarısızlık yok olmakla eş anlamlıdır.
Karikatürler çağında gerçekliğe tutunmak mümkün mü?
Aklı ister bir nimet ister bir hüküm verme yeteneği olarak görün daima onu kullanarak gerçekliğin yeşil vadisine ulaşmak mümkündür. Tarih boyunca düşünsel kıtlık dönemleri olmuş ve gerçekliğin ışığı yeniden parlamıştır.
Önemli olan tuttuğunuz yol, gittiğiniz istikametin doğruluğudur. Karikatürler akılda kalır belki ama tarihe hep eşsiz tablolar geçer.